Her yıl 29 Ekim geldiğinde, kalbimde tarifsiz bir gurur, gözlerimde bir minnettarlık belirir. Çünkü o gün, yalnızca bir takvim yaprağı değildir; bir ulusun küllerinden yeniden doğduğu, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünün tarihe kazındığı gündür.
Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim biçimi değil, bir yaşam felsefesi, bir direnişin zaferi, bir ulusun yeniden varoluşudur.
O, karanlıktan aydınlığa yürüyenlerin, “Ben yokum, biz varız” diyenlerin destanıdır.
Bir asır önce, 29 Ekim 1923’te doğan bu rejim; umutla, inançla, alın teriyle, kanla ve dualarla yoğrulmuştur.
Bugün bizler, o inancın, o azmin ve o ışığın çocuklarıyız.
Bizim borcumuz; Cumhuriyet’i yalnızca kutlamak değil, onu her gün, her alanda yaşatmak, korumak ve geleceğe taşımaktır.
Atatürk, “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizlersiniz” derken geleceği gençliğin yüreğine emanet ediyordu.
O gençlik ki, fikirle yoğrulmuş, bilime inanmış, sanata sevdalı, vicdanla büyüyen bir nesildir.
Bugün, gençlerimizin daha aydınlık, daha bilinçli ve çağdaş olmaları; Cumhuriyetin kazanımlarını korumaları ve yeni engellere karşı uyanık olmaları her zamankinden daha önemlidir.
Cumhuriyetle kalın, Atatürk’le kalın diyerek, biz de onların yolunu aydınlatabiliriz.
Cumhuriyet, kadının özgürlüğü, çocuğun geleceği, bilimin ışığıdır.
Cumhuriyet, fabrikada alın teri döken işçinin de, köy