kedi parfümü petshop

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

ibrahim Tuzcu
Köşe Yazarı
ibrahim Tuzcu
 

AKÇAKOCA GENEL TARİHİ YAPISI

    Akçakoca’nın 1934 yılından önceki adı AKÇAŞEHİR’ idi. Bu nedenle tarihi kaynaklarda Akçakoca adı yerine Akça şar, Akça şehir adı geçmektedir. Türklerin bu bölgeye yerleşmesinden çok önceki dönemlerde de bu kasaba Bolu’nun bir iskelesi olarak vardı. Kara ulaştırmasının çok güç şartlarda yapıldığı bir dönemde deniz ulaştırması büyük önem taşıyordu ve ulaştırma deniz yoluyla gerçekleştiriliyordu. Bu nedenle de o dönemlerden yakın dönemlere kadar Akçakocalıların en büyük geçim kaynağı deniz ulaştırmacılığı idi. Akçakoca’nın tarih öncesi çağlarına ait dönemdeki yapılan çalışmalar: mevcut bilgilerin yetersiz oluşu nedeni ile tam olarak bilinmemektedir. Hitit dönemine ait bilgilerde yetersizdir. Bu nedenle bu dönemler hep karanlıkta kalmıştır. İncelediğimiz kaynaklar, Akçakoca ve çevresi ile ilgili tarihi hep Bithynialar ile başlatılmaktadır. Tarih süreci içinde Bolu ve çevresi ve Akçakoca’da Romalıların, Bizanslıların, Selçukluların ve Osmanlıların eserlerine rastlamaktayız. Bu, eserlerin, bazıları, günümüze, kadar, gelmiştir. Tarihte Trake Boğazı denilen İstanbul Boğazı’nın doğusu Anadolu Trakya sı olarak bilinmektedir. Bolu, Anadolu Trakyası’nın doğusunda yer almaktadır. Bu bölgeye, yerleşen kafilelere oranla Bebrisya ve Bitinya adları verildiği gibi, Bolu çevresi ve Kuzey- Batı Anadolu’ya Bithynia denmektedir. Bolu’nun en eski adı Bitinyum idi. Daha sonraki dönemlerde Bitinyum adı Kladyopolis (Cloudiopolis),olarak, değişmiştir. Genellikle Bitinya’nın deniz kıyılarında yerleşmeyi tercih eden Bebrislerin, Bitin yen’lerden olmadığı bilinmektedir. Ünlü ozan Homores’un Truva savaşlarını anlatan destanlarında Bebrislerden hiç söz etmemesi de Bebrislerin Trake kökenli olmadıklarının bir kanıtı sayılır. Önceleri Çanakkale çevresinde krallık kuran Bebrisler Karadeniz’de Akçakoca ve Karadeniz Ereğlisi çevresinde yerleşmişlerdir. Bebris’ler bir Firik boyudur. Bitinya krallığının kurucusu Bias’tır. Bias’ın ölümü üzerine Zipitis, Bitinya’nın ikinci kralı oldu. Bu dönemde Karadeniz Ereğli’sinin adı Herakleia’dır. Herakleia, krallıkla yönetiliyordu. Bitin yalılara karşı düşmanca davranıyorlardı. Zipitis M.Ö. 298–297 yıllarında Herakleia üzerine yürüdü ve Herakleia’yı zapt etti. Bu dönemde Akçakoca ve çevresi ormanlarla kaplı bir yerdi. Halk göçebe bir düzen içinde derme çatma kulübe ve çadırlarda yaşıyorlardı. Bu bölge, daha uygar bir düzen kuran Bitinyalılar için cazip görünüyordu. Zipitis, doğa olanaklarından yana zengin, insan emeğinden yana fakir olan bu geniş alanda kendi adına bir şehir kurdu. Dia veya Diapolis adları, Akçakoca’nın bilinen en eski adıdır. Diapolis, Zeüs’ün kenti anlamına da gelmektedir. Dia, Grekçe ve Latincede “arasından ayırmak” ya da “iki parçaya ayırmak” anlamlarına gelmektedir. Akça sözcüğünün ışıkla ilgisi vardır. Pisidya tarihi ile ilgili kaynaklarda ve rastlanan Pisidya haritalarında Dia veya Diapolis adları yer almaktadır. Bir başka kaynağa göre ise Akçakoca’nın ilk adı Tospolis idi. Şarl Teksiye’nin Küçük Asya adlı kitabında Akçaşehir’in adı Tospolis olarak geçmektedir. Makedonya kralı Büyük İskender, İran hükümdarı III. Dara’ya karşı Asya seferini açtığı zaman, Bitinyalılar la Heraklialılar savaş halinde idi. (Bolu Salnamesi, 1338, s.224) Bitinyaya bağlı Akçakoca ile Ereğli arası devamlı savaşların yapıldığı bir bölgedir. Bölge daha sonra Büyük İskender’in himayesine girdi. İskender’in Babilde ölmesi üzerine, bölge önce komutanlarından Antigon’un ve daha sonra da Lazirmark’ın eline geçti. Sezar, Pontos’u zapt ederek, Roma, İmparatorluğuna, kattı. Böylece Bitinya, Romalıların Anadolu’daki beş eyaletinden biri oldu. Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye ayrılınca Akçakoca bölgesi, merkezi, İstanbul olan, Doğu, Roma, İmparatorluğuna, katıldı. Akçakoca, Bizans döneminde Arap akınlarına uğradı. Halife Velid döneminde (705–714) Emeviler ikinci halifesi ve ilk İslâm parasını basan Birinci halife Abdül Melik bin Mervan’ın (685/705 oğlu) Karadeniz Ereğlisi’ni ve Amasra ‘yı yakıp yıktı. Mutamsım (833–842) zamanında, hassa ordusu, Türklerden kurulmuştu. Mütevekkil (847–861); Abbasilerin 10. Halifesi zamanında, Arap askerleri terhis edildi. Halife ordusu yalnız Türklerden ibaret kaldı. Bu dönemde Türkler, halife adına Abbasi Saltanatını yönetiyordu. Böylelikle Anadolu’da Türklerin eline geçmiş bulunuyordu. Bunlar Anadolu’ya fatih olarak değil, halife askeri sıfatıyla gelmişlerdi. Görünüşte halifeye bağlı, ama gerçekte bağımsız idiler. Hemen her sene gazaya çıkarlar, Anadolu’ya akın ederler, Bizans hücum ederler bir veya birkaç şehir alırlardı. Profesör Mükrimin Halil Yinanç derki; “Anadolu’da bunların akınına uğramayan hemen hiçbir şehir yoktur.” Yaklaşık iki buçuk üç asır süren bu “Gaza ve Cihad” devri, Bizanssın temeli sayılan Anadolu’daki şehirlerin yıkılmasına ve servetlerin mahvına neden oldu. Bu Türk akınları XI yüzyılda doğudan gelecek olan Türk fatihlerinin, Anadolu’da ki fetihlerini kolaylaştırmıştır. Bolu ve Düzce bölgesi de huduttaki, uç eyalet gazileri tarafından istilaya uğramıştı. Oğuzların, Binansa karşı yaptıkları akınlar on birinci yüzyılda (1019) başladı 1079 yılına kadar sürdü. 1071’de Alpaslan’a yenilen Bizanslılar Anadolu’yu terk etti ve Anadolu’da Selçuklu Devleti kuruldu. Kutulmuş oğlu Süleyman Bolu ve bölgesini zapt etti. Büyük Selçuk Sultanı Melikşah ile kıymetli veziri Nizamülmülk Anadolu’yu Türkmenlere yurt olarak göstermiş; Türkmen boyları Anadolu’nun her tarafına yayılmışlardı. Anadolu’ya gelen göçmenlerin miktarı yaklaşık yerli halk kadardı. Günümüzde ilçe, bucak ve köy isimleri Türkmenlerin,ulus,,boy,,oymak,isimlerini,saklamaktadır.” Prof. Dr. Vecdi Emiroğlu’nun “Bolu Yöresi Yer Adları” adlı araştırmasında şu ifadeler yer almaktadır. “11.yy. dan dan itibaren Anadolu’ya doğudan gelip yerleşen Türkler bu yerlere yeni adlar verirlerken bunların bir kısmını da eski şekliyle kullanmaya devam ettikleri veya dillerine uygun hale sokarak adlandırıldıkları görülmektedir. Bolu (Cloudiopolis), Mudurnu (Modrenae), Düzce (Dusea pros Olympum) vb.” Yörede özellikle öz Türkçe adlar Oğuz Türkleriyle verilmeye başlamış ve Osmanlıların, yükseliş, dönemine, dek,(1450)sürmüştür. Enver Konukçunun “Köroğlu’nun Yaşadığı Asırda Bolu’nun Siyasi Durumu XVI-XIII. Yüzyıllar, Ankara 1983 s 53” adlı araştırmasında, şu, ifadeler, yer, almaktadır.“Bolu Kuzey-Batı Anadolu’nun eski ve önemli yerleşme merkezlerinden biri idi. Bizans devrindeki Klaudiopolis’in son kısmındaki polis (şehir) den halk arasında Bolı, Bolı ve Bolu diye söylenmiştir. Mesut’un Ankara Meliki olmasından az önce II. Kılıç Aslan (1155–1192)’in Selçuklu kuvvetleri, 1177’de bu kale önlerinde görünerek kısa müddet kuşatmışlardı. Ancak Mycrikephalon Meydan Savaşı mağlubu Manuel Komnenos burada kendi şerefini iade edecek küçük bir başarı kazanabilmişti. Melik Mesut Bolu’nun doğusunda yeni fetihlerde bulunmuş Kastamonu Bölgesini ve Safranbolu’yu kuşatarak ele geçirmiş ve Türk göçmenlerini iskân ettirmiştir. Gerede, Mengen, Köroğlu Dağları ve Bolu çevresi Oğuz kabileleri birliğine dâhil birçok Türkmen gruplarının yeni vatanı olurken, Mudurnu istikametinden de Sakarya vadisine doğru, yayılışları, görülmektedir. Selçuklu zamanında 1202 yılında Selçuklu beyliği sona erdiğinde, Moğol istilası öncesi Kastamonu ve yöresinde Oğuzların kıyı boyundan olan Çoban oğulları’ndan Hüsamettin Çobanoğlu 1227 yılında kendi adını taşıyan beyliğini kurdu, ama Moğollar Çoban oğulları’na da el koyar, bu arada Candaroğulları’ndan Süleyman paşa ani baskın sonucunda Çobanoğlu son hükümdarı olan Mahmut beyi öldürür 1322 yılında Sinop’u da alarak yurtlarını genişletirler, Ceneviz ve Venediklilerle dost olurlar deniz ticareti yaparlar bu arada Akçakoca’daki Cenevizlilerle dostluklar kurarlar bunun neticesinde buraya gelip kalanlar olmuştur ayrıca Moğol istilasından bıkan bu obaların bir kısmı Akçakoca’ya gelir.1243 yılında Moğollar Sivas’ça Kösedağ harbinde Moğol kumandanı Baycu’ya yenilen Selçuklu kumandan Mesut tabalardan Bozok kolundan üçok obaları Akçakoca’ya gelmesiyle bazı köyler kurmuşlardır. Akçakoca’ya gelir, Aftuni sulfa, Aftuni ulvayı kurarlar buralar birer divandır divan demek toplanan biriken yer demektir. Bu Selçuklu obaları Kastamonu da 100.000 Çortlan dağında 30.000 kişi savaşlardan bıktıkları için batıya göç ederler, Çobanoğluları obaları 1309 yılında yok olmuştur. Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra Umur Hanlılar bu bölgeye hâkim oldular. Osmanlı ve Candar Beylikleri arasında kalan Umur Hanlıların yerini, Göynük, Bolu ve Gerede’de küçük beyler almışlardır ki, bunların askeri kuvvetleri 3000 – 5000,atlıyı, geçmiyordu. Anadolu’ya oranla Bolu yöresinde Oğuz boylarına ait yer adlarının oldukça fazla olduğu görülmektedir. Akçakoca’da Kınık ve yer adı olarak Yörük Yatağı Tepesi buna örnektir. Kınık adı ile 46 yerleşme bilinmektedir. Bunun 6 tanesine (0/0 13’ü) Bolu, yöresinde, rastlanmaktadır.”Bir başka kaynağa göre Akçakoca’ya Selçuklu Türkleri gelerek yerleşmeye ve köyler kurmaya başlamışlardı. İlk gelenlerin koçar Bey ve onun yakınları olduğunu söylemektedir. Koçar Beyin yerleştiği yer bugünkü koçar köyüdür. Selçuk kollarının orman bölgesinde kurdukları köyler şunlardır; Gökçe eli, Doğancılar, Beyören, Balatlı, Kınık, Ketmenli, Kepenç, Göktepe, Keramettin, Kapkirli ve Cumayeri vb Cevdet Türk kaya’nın “Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler-İstanbul, 1979”,adlı, eserinde: Kerameddinler bugünkü Akçakoca’ya yerleşmişlerdir. Denizden görünüşü beyaz olduğu için Kerameddinler buraya Akçaşar veya Akçaşehir adını vermişlerdir. Keramettin (Kazanın Merkezi); Akçaşehir’i, Bolu kazası (Bolu sancağı) olarak belirtilmekte, halkının yörükan tarifesinden olduğu (s. 507) ve Keramettinin mezarının ise, Orhan Gazi İlkokulunun 50 metre yakınında ve yolun sağında olduğu ifadesi yer almaktadır. Osmanlılar batıdan doğuya doğru ilerledikçe şehir isimleri de değiştirildi. Dia/Diospolis, Akçaşehir ya da Akkent adını aldı. Bu sahil kasabasının ilk sakinleri Kerameddinlilerdir Aynı şekilde Tahirli, Arabacılar, Fadıllar,( munkariz oldu) Kınık köyleri halkının da Yörük olduğu belirtilmektedir. Kınık, için, aynen, şu, ifadeler, yer, almaktadır.“Adana, Hama, Hums, Ankara, Aksaray, Konya, Karaman, Kütahya ve Çorum sancakları, Koçhisar kazası (Kengir sancağı), On iki Divan kazası (Bolu sancağı) Edirne kazası (Paşa sancağı), Çorlu kazası (Vize sancağı), Tekfur dağ kazası (Çimen sancağı) Türkmen yörükan taifesindendir. Kara koyun aşiretinden olan. Kınık, cemaati, Adana’da, kışlardı.(s.517)Halk arasında yaygın olarak kullanılan Manav Türkleri hakkında yaptığımız incelemede; Manavların; İçel sancağı, Anamur kazası (İçel sancağı), Manisa kazası (Saruhan sancağı) Düşenbe kazası (Ala iye sancağı) yörelerindeki yörükan taifesidir. Yörük deyimi; iyi ve çabuk yürüyen, göçebe, (Anadolu’da çadırda oturana) Türkmenler, bir yerde yerleşmeyen göçebe halkı anlamına kullanılmaktadır. Dördüncü Haçlı Ordusunun çoğu Fransızdır. Venedik gemileri ile Venedik’ten hareket ettiler. İstanbul’a gelerek konakladılar. O sırada Bizans’ta yine post kavgaları devam ediyordu. Haçlılar bu nedenle İstanbul’a davet edilmişlerdi. Cenevizler şehrin güzelliğine dayanamadılar ve İstanbul’u zapt ettiler. (MS 1204) Latin İmparatorluğunu kurdular. (1204–1261)Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Karadeniz kıyılarında Cenevizliler müstemlekeler kurmuşlardı. Ticaret merkezlerini elde ederek limanlardan sahile doğru yayılmışlardır. Karadeniz sahilinde bulunan Ereğli ile Amasra ve havalisi Cenevizlilerin eline geçti. Gebe kilise (Aktaş), Kızılca kilise (Nazımbey) köylerinin bulunduğu arazi ile Ceneviz kalesi ve çevresinde bağcılık ve çiftçilikle geçinen Hıristiyan halk bulunuyordu. 1167- 1185 Yıllarında Ceneviz kalesi civarında kurulmuş olan Bizans köylerini buraya daha sonra gelen Selçuklu obaları tarafından yağma ve talan edilince buradaki Hıristiyan halkı imparatora şikâyet ederler, imparator bunun üzerine Romanya Dobruca’daki Gagavuz Türklerin silahşör oba Türklerini buralara getirip yerleştirir. Selçuklular daha sonra kaynaşırlar, bu arada da bu yağma ve talanlar sona erer. Selçuklular Moğol istilası karşısında yenilince (1227–1330) göçebe Türkler Moğollara karşı devamlı isyan etmeye başladılar ve beylikler kurmaya başladılar. Bolu’da Bolu Beyliği, Söğütte Osman oğulları bulunuyordu. Osman Bey, Bizans hududunda üç tane uç beylik kurdu. Kara Denize doğru olan yerlere Konuralp’i İzmit ve havalisine Akçakoca’yı İznik’e, Samsa Çavuşu uçbeyi seçti. Ancak Bitinye Bölgesinde bulunan şehirlerin alınması işi Orhan zamanında tamamlanabilmiştir. Orhan Bey tahta geçince İzmit havalisine, Konuralp’i Gerede nahiyesi, Akbaş Mahmut’u Karadeniz sahiline, Gazi Abdurramanı Yalova ve Gemlik bölgesinde görevlendirdi. Orhan Bey’in Akçakoca Bölgesine geldiği ve Göçürler köyünde Baki Çelebi’de ve Kepenç Köyünde Çavuşoğlu’nun evinde misafir kaldığı söylenir. (1323) Zaman içinde küçülen ve 17 hane kalan Göçürler Köyü bugünkü Ayazlı Mahallesi civarında idi. 1891 yılında, dağılmıştır. Akçakoca’nın Osmanlılar tarafından zapt edildiğine dair bir belgeye rastlanmamıştır. Akçakoca Beyin Akçakoca’yı zapt ettiğine dair bilgi yoktur. Bazı yazarlara göre, zaten Yörük olan Akçakoca yöresi kendiliğinden Osmanlılarla birleşmiştir. Bu görüşü destekleyen, bazı, kanıtlardan, söz,edelim1. 1337/1923 tarihli Bolu İl Salnamesi s. 550’de; “Orhan Gazinin akıncılarından Akbaş Mahmut’un Amasya’ya kadar uzanan Karadeniz kıyılarını zapt ettiği” yazılıdır. Akçaşehir’in zapt edildiğinden söz edilmemektedir. 2. Cevdet Paşanın Kısas-ı Enbiyasında da “Orhan Gazi”den bahsederken Akçakoca’yı İzmit havalisine, Konuralp’i Gerede nahiyesine, Akbaş Mahmut’u Karadeniz sahiline, Abdurrahman Gaziyi Yalova ve Gemlik havalisine izam eyledi”, denilmektedir. Burada da Akça, şehrin, fethedildiğine, dair, bir, ifade, bulunmamaktadır. 3. Orhan Gazi’nin Prusya’yı (Üskübü) ele geçirmek üzere 40 atlı ile Akçaşehir’e geldiği, Aftunağzı (Çayağzı) köyünde konakladığı, hatta oradaki caminin Orhan Gazi’nin buyruğu ile o zaman yapıldığı, Akçaşehir’den Baki Çelebi ile Çavuşoğlu’nu alıp Üskübü’nün fethine gittiği, yararlıklarını gördüğü bu iki kişiye Üskübü’den bol miktarda toprak verilerek ödüllendirildiği bugünde halk arasında söylenmektedir. Ayrıca, Akçaşehir’in güneyindeki dağlara Orhan Dağları, Yalı Mahallesindeki akan dereye Orhan Deresi denilmektedir.  Aynı derenin doğusundaki topraklara tapu kayıtlarında ise “Orhan Gazi vakfındandır.” Şeklinde kayıt, bulunmaktadır. Orhan Bey; Bizans Kontekuzenosun kızı Thedora ile evlenir çünkü bundan istifade etmiştir. Oğulları: Halil, İbrahim, Kasım, Sultan, Süleyman, Fatma,1.Murat tır bunlardan yalnızca 1. Murat padişahlık yapmıştır. Osmanlı beyliği döneminde 1323 akıncı beylerden Akçakoca Beyin silah arkadaşları tarafından feth edilerek Türklerin eline geçmiş ve günümüze kadar kesintisiz Türk egemenliği altında kalmıştır. Akçakoca Bey Osman beyin başyardımcılığını yapmış Ertuğrul gazinin Konur alp beyliğiyle beraber silah arkadaşıdır. Orhan gazinin de lalası (eğiticisi’dir).1308 yılına kadar Karasu’dan- Ereğliye kadar olan bölgeyi Osmanlı egemenliğine dâhil etmiştir. 94 yaşında 1328 yılında vefat etmiştir. 1692 yılına kadar Bolu sancak beyliğine bağlı bir voyvodalık ve Bolu iline idari şekil olarak bağlı kalmıştır,1934 yılına kadarda Akça şehir adıyla nahiye olan bölge 23 Haziran 1934 tarih ve 2529 sayılı kanunla Akça şehir ilçesine dönüştürülmüş 1943 yılın dada isim değişikliği yapılarak Akçakoca beyin adını alarak ‘Akçakoca ’ ilçesi olmuştur. 9 Aralık 1999 tarih ve 231901 sayılı resmi gazetede yayınlanan kanun hükmünde karar name ile de Düzce iline bağlanmıştır. Akçakoca Düzce iline bağlı şirin bir tatil ilçesidir. 25650 nüfusa sahip olan ilçe doğasıyla, deniziyle, misafir perver halkıyla kucaklaşmış İstanbul ve Ankara gibi 2 metropole uzaklığı sadece 2,5 saat olan mükemmel bir tatil incisidir. Akçakoca da dört mevsim yaşanır ve bu mevsimde tüm güzellini alan dokusuyla insanları büyüler bu güzel ilçenin en güzel kaynağı fındıkçılıktır. Halkın %90’ı fındıkçılıkla geçinir, balıkçılık, tavukçuluk, nakliyecilik, haklın diğer geçim kaynakları arasındadır. 1950 yıllarda Türkiye de ilk turizm hareketinin başladığı yer Akçakoca turizm de ilerleme yolunda yol kat etmiştir. Yazın nüfus atışı 100 bine ulaşmaktadır. Doğanın gizemin içine saklanmış olan ilçede her türlü ortamı bulmak mümkündür. Mesire alanlarıyla şaleleriyle, plajlarıyla ve koylarıyla el değmemiş yeşil dokusu ve masmavi deniziyle en yakın tatil yeridir. İlçede birçok otel kamping alanları ve restoranları bulunmaktadır günlük taze balığın tadı bir başkadır. Bunun yanın dada Laz böreği melen güçceğiz tatlısı bal-kaymak fındık çorbası, mısır ekmeği, hamsili ekmek, Macarlı pide, karalâhana yemek çeşitleri yöresel damak tatlarıdır. Akçakoca da doğayla iç içe geçmiş 43 köy bulunmaktadır. Rüzgâr sporları ve yat turizimciligine çok uygun olan Akçakoca 1997 yılında yeşil tur startıyla Karadeniz yat turizimciligine ev sahipliği yapmıştır. Ceneviz kalesi 1216 yılında Cenevizliler tarafından ticaret gemilerine yol göstermek ve iaşelerini temin etmek için kurulmuştur şehir merkezinden 3’lik bir yol vardır. Kale bir piknik mesire alanıdır. Plajı bulunmamakta olup birde bayanlar tahsis edilmiş bir plaj vardır. Gelen misariflerimizin hem doğal hem de denizle baş başa bir ortamda piknik yapması denizin tadını çıkarması ve insanların iyi vakit geçirmesi için harika bir ortamdır. Akçakoca İlçesi, Karadeniz bölgesinin batı ucunda yer alır ve Düzce İlinin denize açılan kapısı konumunda en büyük ilçesidir. Ankara’ya 2,5 saat, İstanbul’a 2.5 saat yakın mesafesiyle 1950 erde yıllardan itibaren Türkiye'mizde turizmi ilk başlatan merkezler arasında yer almıştır. 1950 lerde başlayan turizm faaliyetleri günümüze kadar artarak devam etmiştir. Ulaşım kolaylığı, Karadeniz’in yeşil bitki örtüsünü tam olarak yansıtması,35 km'lik uzunluğundaki geniş kumsalı, ilçe merkezi ve köylerdeki temiz ve mavi bayraklı plajları, berrak ve temiz denizi, akarsuları, deniz ve ormanın muhteşem uyumuyla yansıtmış olduğu güzellikleri, tarihi evleri, tarihi hamam, camileri, mezarlıkları, kalesi, şelaleri, mağara ları ve hepsinden önemlisi turizm anlayışını kavramış, turizmde tecrübe sahibi olmuş konuksever halkının candan ve sıcak davranışları ile iş ve dış turizm bakımından daima aranan ve tercih edilen merkezler arasındadır. Akçakoca’nın ılıman iklimi dolayısıyla ege ve akdenizin bunaltıcı yaz sıcağından kaçan tatilcilere yeşilin ve mavinin her tonunu bulabilecekleri iyi bir tatil imkânı sunar. Akçakoca aynı zamanda zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Özellikle kayın, kestane, ıhlamur, çınar, meşe ağaçlarından oluşan bitki örtüsü tatilcilere doyumsuz bir seyir zevki verir. Akçakoca'nın insanları buraya çeken bir özelliği de zengin yöresel yemekleri ve deniz ürünlerinden oluşan mutfağıdır. Kalkan, lüfer, çinakop, mezgit, palamut, bar bun gibi balıklardan oluşan deniz ürünleri sahildeki balıkçı lokantalarında turistlere unutamayacakları damak tadı sunar. Halen yaz aylarında 100.000 civarında yerli ve yabancı turist ilçeye gelerek deniz, güneş ve kumdan yararlanmaktadır. Yabancı turist olarak genelde Kuzey Avrupa Ülkeleri ve özellikle Almanlar çoğunluğu teşkil etmektedir.   Kaynak: KDZ. Ereğli Eczane Teknisyenleri Dergisi alıntı 7-ağustos–2009 ve ayrıca Mustafa Kocadon, s.ayfa13.s.ıra 4,Çele dergisi, M.Z. Konrapa Bolu tarihi s.273 Bolu 1964,Şükrü Dönmez, Kenan Okan, ,Derleyen İbrahim Tuzcu
Ekleme Tarihi: 26 Kasım 2022 - Cumartesi

AKÇAKOCA GENEL TARİHİ YAPISI

 

 

Akçakoca’nın 1934 yılından önceki adı AKÇAŞEHİR’ idi. Bu nedenle tarihi kaynaklarda Akçakoca adı yerine Akça şar, Akça şehir adı geçmektedir. Türklerin bu bölgeye yerleşmesinden çok önceki dönemlerde de bu kasaba Bolu’nun bir iskelesi olarak vardı. Kara ulaştırmasının çok güç şartlarda yapıldığı bir dönemde deniz ulaştırması büyük önem taşıyordu ve ulaştırma deniz yoluyla gerçekleştiriliyordu. Bu nedenle de o dönemlerden yakın dönemlere kadar Akçakocalıların en büyük geçim kaynağı deniz ulaştırmacılığı idi.
Akçakoca’nın tarih öncesi çağlarına ait dönemdeki yapılan çalışmalar: mevcut bilgilerin yetersiz oluşu nedeni ile tam olarak bilinmemektedir. Hitit dönemine ait bilgilerde yetersizdir. Bu nedenle bu dönemler hep karanlıkta kalmıştır. İncelediğimiz kaynaklar, Akçakoca ve çevresi ile ilgili tarihi hep Bithynialar ile başlatılmaktadır. Tarih süreci içinde Bolu ve çevresi ve Akçakoca’da Romalıların, Bizanslıların, Selçukluların ve Osmanlıların eserlerine rastlamaktayız. Bu, eserlerin, bazıları, günümüze, kadar, gelmiştir. Tarihte Trake Boğazı denilen İstanbul Boğazı’nın doğusu Anadolu Trakya sı olarak bilinmektedir. Bolu, Anadolu Trakyası’nın doğusunda yer almaktadır. Bu bölgeye, yerleşen kafilelere oranla Bebrisya ve Bitinya adları verildiği gibi, Bolu çevresi ve Kuzey- Batı Anadolu’ya Bithynia denmektedir. Bolu’nun en eski adı Bitinyum idi. Daha sonraki dönemlerde Bitinyum adı Kladyopolis (Cloudiopolis),olarak, değişmiştir. Genellikle Bitinya’nın deniz kıyılarında yerleşmeyi tercih eden Bebrislerin, Bitin yen’lerden olmadığı bilinmektedir. Ünlü ozan Homores’un Truva savaşlarını anlatan destanlarında Bebrislerden hiç söz etmemesi de Bebrislerin Trake kökenli olmadıklarının bir kanıtı sayılır. Önceleri Çanakkale çevresinde krallık kuran Bebrisler Karadeniz’de Akçakoca ve Karadeniz Ereğlisi çevresinde yerleşmişlerdir. Bebris’ler bir Firik boyudur. Bitinya krallığının kurucusu Bias’tır. Bias’ın ölümü üzerine Zipitis, Bitinya’nın ikinci kralı oldu. Bu dönemde Karadeniz Ereğli’sinin adı Herakleia’dır. Herakleia, krallıkla yönetiliyordu. Bitin yalılara karşı düşmanca davranıyorlardı. Zipitis M.Ö. 298–297 yıllarında Herakleia üzerine yürüdü ve Herakleia’yı zapt etti. Bu dönemde Akçakoca ve çevresi ormanlarla kaplı bir yerdi. Halk göçebe bir düzen içinde derme çatma kulübe ve çadırlarda yaşıyorlardı. Bu bölge, daha uygar bir düzen kuran Bitinyalılar için cazip görünüyordu. Zipitis, doğa olanaklarından yana zengin, insan emeğinden yana fakir olan bu geniş alanda kendi adına bir şehir kurdu. Dia veya Diapolis adları, Akçakoca’nın bilinen en eski adıdır. Diapolis, Zeüs’ün kenti anlamına da gelmektedir. Dia, Grekçe ve Latincede “arasından ayırmak” ya da “iki parçaya ayırmak” anlamlarına gelmektedir. Akça sözcüğünün ışıkla ilgisi vardır. Pisidya tarihi ile ilgili kaynaklarda ve rastlanan Pisidya haritalarında Dia veya Diapolis adları yer almaktadır. Bir başka kaynağa göre ise Akçakoca’nın ilk adı Tospolis idi. Şarl Teksiye’nin Küçük Asya adlı kitabında Akçaşehir’in adı Tospolis olarak geçmektedir.
Makedonya kralı Büyük İskender, İran hükümdarı III. Dara’ya karşı Asya seferini açtığı zaman, Bitinyalılar la Heraklialılar savaş halinde idi. (Bolu Salnamesi, 1338, s.224) Bitinyaya bağlı Akçakoca ile Ereğli arası devamlı savaşların yapıldığı bir bölgedir. Bölge daha sonra Büyük İskender’in himayesine girdi. İskender’in Babilde ölmesi üzerine, bölge önce komutanlarından Antigon’un ve daha sonra da Lazirmark’ın eline geçti. Sezar, Pontos’u zapt ederek, Roma, İmparatorluğuna, kattı. Böylece Bitinya, Romalıların Anadolu’daki beş eyaletinden biri oldu. Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye ayrılınca Akçakoca bölgesi, merkezi, İstanbul olan, Doğu, Roma, İmparatorluğuna, katıldı. Akçakoca, Bizans döneminde Arap akınlarına uğradı. Halife Velid döneminde (705–714) Emeviler ikinci halifesi ve ilk İslâm parasını basan Birinci halife Abdül Melik bin Mervan’ın (685/705 oğlu) Karadeniz Ereğlisi’ni ve Amasra ‘yı yakıp yıktı. Mutamsım (833–842) zamanında, hassa ordusu, Türklerden kurulmuştu. Mütevekkil (847–861); Abbasilerin 10. Halifesi zamanında, Arap askerleri terhis edildi. Halife ordusu yalnız Türklerden ibaret kaldı. Bu dönemde Türkler, halife adına Abbasi Saltanatını yönetiyordu. Böylelikle Anadolu’da Türklerin eline geçmiş bulunuyordu. Bunlar Anadolu’ya fatih olarak değil, halife askeri sıfatıyla gelmişlerdi. Görünüşte halifeye bağlı, ama gerçekte bağımsız idiler. Hemen her sene gazaya çıkarlar, Anadolu’ya akın ederler, Bizans hücum ederler bir veya birkaç şehir alırlardı. Profesör Mükrimin Halil Yinanç derki; “Anadolu’da bunların akınına uğramayan hemen hiçbir şehir yoktur.” Yaklaşık iki buçuk üç asır süren bu “Gaza ve Cihad” devri, Bizanssın temeli sayılan Anadolu’daki şehirlerin yıkılmasına ve servetlerin mahvına neden oldu. Bu Türk akınları XI yüzyılda doğudan gelecek olan Türk fatihlerinin, Anadolu’da ki fetihlerini kolaylaştırmıştır. Bolu ve Düzce bölgesi de huduttaki, uç eyalet gazileri tarafından istilaya uğramıştı. Oğuzların, Binansa karşı yaptıkları akınlar on birinci yüzyılda (1019) başladı 1079 yılına kadar sürdü. 1071’de Alpaslan’a yenilen Bizanslılar Anadolu’yu terk etti ve Anadolu’da Selçuklu Devleti kuruldu. Kutulmuş oğlu Süleyman Bolu ve bölgesini zapt etti. Büyük Selçuk Sultanı Melikşah ile kıymetli veziri Nizamülmülk Anadolu’yu Türkmenlere yurt olarak göstermiş; Türkmen boyları Anadolu’nun her tarafına yayılmışlardı. Anadolu’ya gelen göçmenlerin miktarı yaklaşık yerli halk kadardı. Günümüzde ilçe, bucak ve köy isimleri Türkmenlerin,ulus,,boy,,oymak,isimlerini,saklamaktadır.” Prof. Dr. Vecdi Emiroğlu’nun “Bolu Yöresi Yer Adları” adlı araştırmasında şu ifadeler yer almaktadır. “11.yy. dan dan itibaren Anadolu’ya doğudan gelip yerleşen Türkler bu yerlere yeni adlar verirlerken bunların bir kısmını da eski şekliyle kullanmaya devam ettikleri veya dillerine uygun hale sokarak adlandırıldıkları görülmektedir. Bolu (Cloudiopolis), Mudurnu (Modrenae), Düzce (Dusea pros Olympum) vb.” Yörede özellikle öz Türkçe adlar Oğuz Türkleriyle verilmeye başlamış ve Osmanlıların, yükseliş, dönemine, dek,(1450)sürmüştür. Enver Konukçunun “Köroğlu’nun Yaşadığı Asırda Bolu’nun Siyasi Durumu XVI-XIII. Yüzyıllar, Ankara 1983 s 53” adlı araştırmasında, şu, ifadeler, yer, almaktadır.“Bolu Kuzey-Batı Anadolu’nun eski ve önemli yerleşme merkezlerinden biri idi. Bizans devrindeki Klaudiopolis’in son kısmındaki polis (şehir) den halk arasında Bolı, Bolı ve Bolu diye söylenmiştir.
Mesut’un Ankara Meliki olmasından az önce II. Kılıç Aslan (1155–1192)’in Selçuklu kuvvetleri, 1177’de bu kale önlerinde görünerek kısa müddet kuşatmışlardı. Ancak Mycrikephalon Meydan Savaşı mağlubu Manuel Komnenos burada kendi şerefini iade edecek küçük bir başarı kazanabilmişti. Melik Mesut Bolu’nun doğusunda yeni fetihlerde bulunmuş Kastamonu Bölgesini ve Safranbolu’yu kuşatarak ele geçirmiş ve Türk göçmenlerini iskân ettirmiştir. Gerede, Mengen, Köroğlu Dağları ve Bolu çevresi Oğuz kabileleri birliğine dâhil birçok Türkmen gruplarının yeni vatanı olurken, Mudurnu istikametinden de Sakarya vadisine doğru, yayılışları, görülmektedir. Selçuklu zamanında 1202 yılında Selçuklu beyliği sona erdiğinde, Moğol istilası öncesi Kastamonu ve yöresinde Oğuzların kıyı boyundan olan Çoban oğulları’ndan Hüsamettin Çobanoğlu 1227 yılında kendi adını taşıyan beyliğini kurdu, ama Moğollar Çoban oğulları’na da el koyar, bu arada Candaroğulları’ndan Süleyman paşa ani baskın sonucunda Çobanoğlu son hükümdarı olan Mahmut beyi öldürür 1322 yılında Sinop’u da alarak yurtlarını genişletirler, Ceneviz ve Venediklilerle dost olurlar deniz ticareti yaparlar bu arada Akçakoca’daki Cenevizlilerle dostluklar kurarlar bunun neticesinde buraya gelip kalanlar olmuştur ayrıca Moğol istilasından bıkan bu obaların bir kısmı Akçakoca’ya gelir.1243 yılında Moğollar Sivas’ça Kösedağ harbinde Moğol kumandanı Baycu’ya yenilen Selçuklu kumandan Mesut tabalardan Bozok kolundan üçok obaları Akçakoca’ya gelmesiyle bazı köyler kurmuşlardır. Akçakoca’ya gelir, Aftuni sulfa, Aftuni ulvayı kurarlar buralar birer divandır divan demek toplanan biriken yer demektir. Bu Selçuklu obaları Kastamonu da 100.000 Çortlan dağında 30.000 kişi savaşlardan bıktıkları için batıya göç ederler, Çobanoğluları obaları 1309 yılında yok olmuştur. Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra Umur Hanlılar bu bölgeye hâkim oldular. Osmanlı ve Candar Beylikleri arasında kalan Umur Hanlıların yerini, Göynük, Bolu ve Gerede’de küçük beyler almışlardır ki, bunların askeri kuvvetleri 3000 – 5000,atlıyı, geçmiyordu. Anadolu’ya oranla Bolu yöresinde Oğuz boylarına ait yer adlarının oldukça fazla olduğu görülmektedir. Akçakoca’da Kınık ve yer adı olarak Yörük Yatağı Tepesi buna örnektir. Kınık adı ile 46 yerleşme bilinmektedir. Bunun 6 tanesine (0/0 13’ü) Bolu, yöresinde, rastlanmaktadır.”Bir başka kaynağa göre Akçakoca’ya Selçuklu Türkleri gelerek yerleşmeye ve köyler kurmaya başlamışlardı. İlk gelenlerin koçar Bey ve onun yakınları olduğunu söylemektedir. Koçar Beyin yerleştiği yer bugünkü koçar köyüdür. Selçuk kollarının orman bölgesinde kurdukları köyler şunlardır; Gökçe eli, Doğancılar, Beyören, Balatlı, Kınık, Ketmenli, Kepenç, Göktepe, Keramettin, Kapkirli ve Cumayeri vb
Cevdet Türk kaya’nın “Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler-İstanbul, 1979”,adlı, eserinde: Kerameddinler bugünkü Akçakoca’ya yerleşmişlerdir. Denizden görünüşü beyaz olduğu için Kerameddinler buraya Akçaşar veya Akçaşehir adını vermişlerdir. Keramettin (Kazanın Merkezi); Akçaşehir’i, Bolu kazası (Bolu sancağı) olarak belirtilmekte, halkının yörükan tarifesinden olduğu (s. 507) ve Keramettinin mezarının ise, Orhan Gazi İlkokulunun 50 metre yakınında ve yolun sağında olduğu ifadesi yer almaktadır.
Osmanlılar batıdan doğuya doğru ilerledikçe şehir isimleri de değiştirildi. Dia/Diospolis, Akçaşehir ya da Akkent adını aldı. Bu sahil kasabasının ilk sakinleri Kerameddinlilerdir
Aynı şekilde Tahirli, Arabacılar, Fadıllar,( munkariz oldu) Kınık köyleri halkının da Yörük olduğu belirtilmektedir. Kınık, için, aynen, şu, ifadeler, yer, almaktadır.“Adana, Hama, Hums, Ankara, Aksaray, Konya, Karaman, Kütahya ve Çorum sancakları, Koçhisar kazası (Kengir sancağı), On iki Divan kazası (Bolu sancağı) Edirne kazası (Paşa sancağı), Çorlu kazası (Vize sancağı), Tekfur dağ kazası (Çimen sancağı) Türkmen yörükan taifesindendir. Kara koyun aşiretinden olan. Kınık, cemaati, Adana’da, kışlardı.(s.517)Halk arasında yaygın olarak kullanılan Manav Türkleri hakkında yaptığımız incelemede; Manavların; İçel sancağı, Anamur kazası (İçel sancağı), Manisa kazası (Saruhan sancağı) Düşenbe kazası (Ala iye sancağı) yörelerindeki yörükan taifesidir. Yörük deyimi; iyi ve çabuk yürüyen, göçebe, (Anadolu’da çadırda oturana) Türkmenler, bir yerde yerleşmeyen göçebe halkı anlamına kullanılmaktadır. Dördüncü Haçlı Ordusunun çoğu Fransızdır. Venedik gemileri ile Venedik’ten hareket ettiler. İstanbul’a gelerek konakladılar. O sırada Bizans’ta yine post kavgaları devam ediyordu. Haçlılar bu nedenle İstanbul’a davet edilmişlerdi. Cenevizler şehrin güzelliğine dayanamadılar ve İstanbul’u zapt ettiler. (MS 1204) Latin İmparatorluğunu kurdular. (1204–1261)Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Karadeniz kıyılarında Cenevizliler müstemlekeler kurmuşlardı. Ticaret merkezlerini elde ederek limanlardan sahile doğru yayılmışlardır. Karadeniz sahilinde bulunan Ereğli ile Amasra ve havalisi Cenevizlilerin eline geçti. Gebe kilise (Aktaş), Kızılca kilise (Nazımbey) köylerinin bulunduğu arazi ile Ceneviz kalesi ve çevresinde bağcılık ve çiftçilikle geçinen Hıristiyan halk bulunuyordu. 1167- 1185 Yıllarında Ceneviz kalesi civarında kurulmuş olan Bizans köylerini buraya daha sonra gelen Selçuklu obaları tarafından yağma ve talan edilince buradaki Hıristiyan halkı imparatora şikâyet ederler, imparator bunun üzerine Romanya Dobruca’daki Gagavuz Türklerin silahşör oba Türklerini buralara getirip yerleştirir. Selçuklular daha sonra kaynaşırlar, bu arada da bu yağma ve talanlar sona erer. Selçuklular Moğol istilası karşısında yenilince (1227–1330) göçebe Türkler Moğollara karşı devamlı isyan etmeye başladılar ve beylikler kurmaya başladılar. Bolu’da Bolu Beyliği, Söğütte Osman oğulları bulunuyordu. Osman Bey, Bizans hududunda üç tane uç beylik kurdu. Kara Denize doğru olan yerlere Konuralp’i İzmit ve havalisine Akçakoca’yı İznik’e, Samsa Çavuşu uçbeyi seçti. Ancak Bitinye Bölgesinde bulunan şehirlerin alınması işi Orhan zamanında tamamlanabilmiştir. Orhan Bey tahta geçince İzmit havalisine, Konuralp’i Gerede nahiyesi, Akbaş Mahmut’u Karadeniz sahiline, Gazi Abdurramanı Yalova ve Gemlik bölgesinde görevlendirdi. Orhan Bey’in Akçakoca Bölgesine geldiği ve Göçürler köyünde Baki Çelebi’de ve Kepenç Köyünde Çavuşoğlu’nun evinde misafir kaldığı söylenir. (1323) Zaman içinde küçülen ve 17 hane kalan Göçürler Köyü bugünkü Ayazlı Mahallesi civarında idi. 1891 yılında, dağılmıştır. Akçakoca’nın Osmanlılar tarafından zapt edildiğine dair bir belgeye rastlanmamıştır. Akçakoca Beyin Akçakoca’yı zapt ettiğine dair bilgi yoktur. Bazı yazarlara göre, zaten Yörük olan Akçakoca yöresi kendiliğinden Osmanlılarla birleşmiştir. Bu görüşü destekleyen, bazı, kanıtlardan, söz,edelim1. 1337/1923 tarihli Bolu İl Salnamesi s. 550’de; “Orhan Gazinin akıncılarından Akbaş Mahmut’un Amasya’ya kadar uzanan Karadeniz kıyılarını zapt ettiği” yazılıdır. Akçaşehir’in zapt edildiğinden söz edilmemektedir.
2. Cevdet Paşanın Kısas-ı Enbiyasında da “Orhan Gazi”den bahsederken Akçakoca’yı İzmit havalisine, Konuralp’i Gerede nahiyesine, Akbaş Mahmut’u Karadeniz sahiline, Abdurrahman Gaziyi Yalova ve Gemlik havalisine izam eyledi”, denilmektedir. Burada da Akça, şehrin, fethedildiğine, dair, bir, ifade, bulunmamaktadır.
3. Orhan Gazi’nin Prusya’yı (Üskübü) ele geçirmek üzere 40 atlı ile Akçaşehir’e geldiği, Aftunağzı (Çayağzı) köyünde konakladığı, hatta oradaki caminin Orhan Gazi’nin buyruğu ile o zaman yapıldığı, Akçaşehir’den Baki Çelebi ile Çavuşoğlu’nu alıp Üskübü’nün fethine gittiği, yararlıklarını gördüğü bu iki kişiye Üskübü’den bol miktarda toprak verilerek ödüllendirildiği bugünde halk arasında söylenmektedir. Ayrıca, Akçaşehir’in güneyindeki dağlara Orhan Dağları, Yalı Mahallesindeki akan dereye Orhan Deresi denilmektedir.  Aynı derenin doğusundaki topraklara tapu kayıtlarında ise “Orhan Gazi vakfındandır.” Şeklinde kayıt, bulunmaktadır. Orhan Bey; Bizans Kontekuzenosun kızı Thedora ile evlenir çünkü bundan istifade etmiştir. Oğulları: Halil, İbrahim, Kasım, Sultan, Süleyman, Fatma,1.Murat tır bunlardan yalnızca 1. Murat padişahlık yapmıştır. Osmanlı beyliği döneminde 1323 akıncı beylerden Akçakoca Beyin silah arkadaşları tarafından feth edilerek Türklerin eline geçmiş ve günümüze kadar kesintisiz Türk egemenliği altında kalmıştır. Akçakoca Bey Osman beyin başyardımcılığını yapmış Ertuğrul gazinin Konur alp beyliğiyle beraber silah arkadaşıdır. Orhan gazinin de lalası (eğiticisi’dir).1308 yılına kadar Karasu’dan- Ereğliye kadar olan bölgeyi Osmanlı egemenliğine dâhil etmiştir. 94 yaşında 1328 yılında vefat etmiştir.
1692 yılına kadar Bolu sancak beyliğine bağlı bir voyvodalık ve Bolu iline idari şekil olarak bağlı kalmıştır,1934 yılına kadarda Akça şehir adıyla nahiye olan bölge 23 Haziran 1934 tarih ve 2529 sayılı kanunla Akça şehir ilçesine dönüştürülmüş 1943 yılın dada isim değişikliği yapılarak Akçakoca beyin adını alarak ‘Akçakoca ’ ilçesi olmuştur. 9 Aralık 1999 tarih ve 231901 sayılı resmi gazetede yayınlanan kanun hükmünde karar name ile de Düzce iline bağlanmıştır. Akçakoca Düzce iline bağlı şirin bir tatil ilçesidir. 25650 nüfusa sahip olan ilçe doğasıyla, deniziyle, misafir perver halkıyla kucaklaşmış İstanbul ve Ankara gibi 2 metropole uzaklığı sadece 2,5 saat olan mükemmel bir tatil incisidir. Akçakoca da dört mevsim yaşanır ve bu mevsimde tüm güzellini alan dokusuyla insanları büyüler bu güzel ilçenin en güzel kaynağı fındıkçılıktır. Halkın %90’ı fındıkçılıkla geçinir, balıkçılık, tavukçuluk, nakliyecilik, haklın diğer geçim kaynakları arasındadır. 1950 yıllarda Türkiye de ilk turizm hareketinin başladığı yer Akçakoca turizm de ilerleme yolunda yol kat etmiştir. Yazın nüfus atışı 100 bine ulaşmaktadır. Doğanın gizemin içine saklanmış olan ilçede her türlü ortamı bulmak mümkündür. Mesire alanlarıyla şaleleriyle, plajlarıyla ve koylarıyla el değmemiş yeşil dokusu ve masmavi deniziyle en yakın tatil yeridir. İlçede birçok otel kamping alanları ve restoranları bulunmaktadır günlük taze balığın tadı bir başkadır. Bunun yanın dada Laz böreği melen güçceğiz tatlısı bal-kaymak fındık çorbası, mısır ekmeği, hamsili ekmek, Macarlı pide, karalâhana yemek çeşitleri yöresel damak tatlarıdır. Akçakoca da doğayla iç içe geçmiş 43 köy bulunmaktadır. Rüzgâr sporları ve yat turizimciligine çok uygun olan Akçakoca 1997 yılında yeşil tur startıyla Karadeniz yat turizimciligine ev sahipliği yapmıştır. Ceneviz kalesi 1216 yılında Cenevizliler tarafından ticaret gemilerine yol göstermek ve iaşelerini temin etmek için kurulmuştur şehir merkezinden 3’lik bir yol vardır. Kale bir piknik mesire alanıdır. Plajı bulunmamakta olup birde bayanlar tahsis edilmiş bir plaj vardır. Gelen misariflerimizin hem doğal hem de denizle baş başa bir ortamda piknik yapması denizin tadını çıkarması ve insanların iyi vakit geçirmesi için harika bir ortamdır. Akçakoca İlçesi, Karadeniz bölgesinin batı ucunda yer alır ve Düzce İlinin denize açılan kapısı konumunda en büyük ilçesidir. Ankara’ya 2,5 saat, İstanbul’a 2.5 saat yakın mesafesiyle 1950 erde yıllardan itibaren Türkiye'mizde turizmi ilk başlatan merkezler arasında yer almıştır. 1950 lerde başlayan turizm faaliyetleri günümüze kadar artarak devam etmiştir.
Ulaşım kolaylığı, Karadeniz’in yeşil bitki örtüsünü tam olarak yansıtması,35 km'lik uzunluğundaki geniş kumsalı, ilçe merkezi ve köylerdeki temiz ve mavi bayraklı plajları, berrak ve temiz denizi, akarsuları, deniz ve ormanın muhteşem uyumuyla yansıtmış olduğu güzellikleri, tarihi evleri, tarihi hamam, camileri, mezarlıkları, kalesi, şelaleri, mağara ları ve hepsinden önemlisi turizm anlayışını kavramış, turizmde tecrübe sahibi olmuş konuksever halkının candan ve sıcak davranışları ile iş ve dış turizm bakımından daima aranan ve tercih edilen merkezler arasındadır. Akçakoca’nın ılıman iklimi dolayısıyla ege ve akdenizin bunaltıcı yaz sıcağından kaçan tatilcilere yeşilin ve mavinin her tonunu bulabilecekleri iyi bir tatil imkânı sunar. Akçakoca aynı zamanda zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Özellikle kayın, kestane, ıhlamur, çınar, meşe ağaçlarından oluşan bitki örtüsü tatilcilere doyumsuz bir seyir zevki verir. Akçakoca'nın insanları buraya çeken bir özelliği de zengin yöresel yemekleri ve deniz ürünlerinden oluşan mutfağıdır. Kalkan, lüfer, çinakop, mezgit, palamut, bar bun gibi balıklardan oluşan deniz ürünleri sahildeki balıkçı lokantalarında turistlere unutamayacakları damak tadı sunar. Halen yaz aylarında 100.000 civarında yerli ve yabancı turist ilçeye gelerek deniz, güneş ve kumdan yararlanmaktadır. Yabancı turist olarak genelde Kuzey Avrupa Ülkeleri ve özellikle Almanlar çoğunluğu teşkil etmektedir.
 

Kaynak: KDZ. Ereğli Eczane Teknisyenleri Dergisi alıntı 7-ağustos–2009 ve ayrıca Mustafa Kocadon, s.ayfa13.s.ıra 4,Çele dergisi, M.Z. Konrapa Bolu tarihi s.273 Bolu 1964,Şükrü Dönmez, Kenan Okan, ,Derleyen İbrahim Tuzcu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber380.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
CEMİL KAYA
(01.12.2022 13:47 - #157)
AKÇAKOCA YI SEVİYORUZ.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber380.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
CEMİL KAYA
(01.12.2022 14:04 - #158)
GEZMEK, GÖRMEK, DİNLENMEK İÇİN AKÇAKOCA.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber380.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.